Sayfalar

Bu Blogda Ara

23 Nisan 2010 Cuma

Yolculuk

"...

Brida Büyücü'ye doğru gitti. Ateşin yanında buluştular. Sözcükleri bulmakta zorlanıyorlardı. 

Sessizliği bozan Brida oldu.

"Aynı yoldayız."

Büyücü başını sallayarak doğruladı.

"Öyleyse birlikte yürüyelim."

Büyücü, "Ama sen beni sevmiyorsun," dedi.

"Seni seviyorum. Sana olan aşkımı henüz bilmiyorum, ama seni seviyorum. Sen benim Ruh-eşimsin."

Büyücü'nün gözlerinde hala mesafeli, uzak bir bakış vardı. Güneş Töresi'ni, o Töre'nin en önemli derslerinden birinin Aşk olduğunu düşünüyordu. Aşk, görünenle görünmeyenin arasında, herkesin bildiği tek köprüydü. Evren'in insanlara her gün öğrettiği dersleri tercüme etmenin en yetkin dili Aşk'tı.

Brida, "Hiçbir yere gitmiyorum," dedi. "Senin yanında kalıyorum."

Büyücü, "Sevgilin bekliyor," diye cevap verdi. "Sizin aşkınızı kutsayacağım."

Brida hayretle ona baktı.

Büyücü, "Kiç kimse o akşam bizim gördüğümüz gibi bir günbatımına sahip olamaz," diye devam etti. "Tıpkı yağmurun camlara çarptığı bir ikindiye ya da uyuyan bir çocuğun huzuruna veya dalgaların kıyıya vurduğu o sihirli ana kimsenin sahip olamayacağı gibi. Yeryüzü'ndeki güzel şeylere kimse sahip olamaz, ama onları tanıyabilir ve sevebiliriz. Tanrı insana kendini böyle anlarda gösterir.

"Bizler güneşin, ikindi vaktinin, dalgaların, hatta Tanrı'nın görüntüsünün sahibi olamayız, çünkü bizler kendimizin sahibi olamayız."

Büyücü elini Brida'ya uzattı, ona bir gül verdi.

"Her ne kadar o günden önceki dünyayı hiç hatırlamadığım için seni ezelden beri tanıyormuşum gibi gelse de, seninle ilk karşılaşmamızda sana Karanlık Gece'yi gösterdim. Kendi sınırlarınla nasıl yüzleşeceğini görmek istedim. Benim Ruh-eşim olduğunu ve öğrenmem gereken her şeyi bana öğreteceğini biliyordum -Tanrı bu yüzden Ruh-eşlerini ayırdı."

Brida çiçeğe dokundu. Aylardır gördüğü ilk çiçekmiş gibi geliyordu. İlkbahar gelmişti.

"İnsanlar armağan olarak çiçek verirler, çünkü çiçekler Aşk'ın gerçek anlamını taşırlar. Bir çiçeğe sahip olmak isteyen, onun güzelliğinin soluşunu seyretmek zorunda kalır. Ama bir tarladaki çiçeğe sadece bakmakla yetinirsen, o hep seninle olacaktır; çünkü çiçek akşamın ve günbatımının ve nemli toprağın ve ufuktaki bulutların bir parçasıdır."

Brida çiçeğe bakıyordu. Büyücü çiçeği onun elinden alarak ormana geri verdi.

Brida'nın gözleri doldu. Ruh-eşiyle gurur duyuyordu.

"Orman bana bunu öğretti. Senin hiçbir zaman benim olmayacağını, o yüzden de seni hiç kaybetmeyeceğimi öğretti. Yalnızlık içinde geçen günlerimde sen benim umudumdun, kuşkuya kapıldığım anlarda sen benim kesin kararlılığımdın.

"Ruh-eşimin bir gün geleceğini bilerek, kendimi Güneş Töresi'ni öğrenmeye adadım. Senin var olduğunu bilmek yaşamaya devam etmemin nedeniydi."

Brida artık göz yaşlarını saklayamıyordu.

"Sonra sen geldin ve ben bütün bunları anladım. Sen beni kendi yarattığım esaretten kurtarmaya, dünyaya ve dünyadaki şeylere özgürce dönebileceğimi söylemeye geldin. Bilmem gereken her şeyi anladım, seni tanıdığım bütün kadınlardan daha çok seviyorum, beni belki de istemeden ormana sürgün eden kadından daha çok seviyorum. Bundan sonra Aşk'ın özgürlük olduğunu hep hatırlayacağım. Öğrenmesi çok uzun yıllar alan ders işte buydu. Beni sürgüne gönderen de, şimdi özgürlüğüme kavuşturan da bu derstir."


..."



Bir kaç hafta önce Brida'yı okudum. Kitapçılarda, sağda solda, afişlerde "Paulo Coelho'nun yeni kitabı" çığırtmaları vardı.

Paulo Coelho kitaplarıyla insanların iç görülerini besleyen, uyandıran bir yazar diye düşünürüm. Bu "yeni" kitabını da okumak istedim. Meğerse Türkiye'de yeni basılan bu kitabı, yazarın "Simyacı" kitabından sonra 1990'da yazdığı üçüncü kitabıymış.

Hiçbir şeye "sahip olma"dan geldiğimiz ve "sahip olduğumuzu" zannettiğimiz hiçbir şeyi beraberimizde götürmeden döndüğümüz Öz'ümüz arasındaki yolculuk olan şu dünyadaki her bir anı, her bir deneyimi Büyücü'nün Brida'yla öğrendiği dersi anlamak, Öz'ümünü hatırlamak için yaşıyoruz.

Bize bu dersi anlatmaya, Öz'ümüzü hatırlatmaya çalışan her bir an, her bir deneyim bir fırsat.

Ya dersi anlayıp sanrılarımızdan özgürleşerek her anını sevgiyle yaşadığımız bir yolculuk yaratıyoruz ya da anlamayıp bize tekrar anlatmaya gelen bir sonraki deneyimimize kadar, yine kendi yarattığımız esaretin içinde hayatın ne kadar da acımasız olduğundan, aşkların, sevgilerin ne kadar da yalan olduğundan, bahtsızlığımızdan şikayet ederek yola devam ediyoruz.  

İyi yolculuklar.

11 Nisan 2010 Pazar

El Niño Que Soy - The Child That I Am

José Luis Martinez.

Meksikalı arkadaşım.

İki gün önce akşam işten eve döndüğümde posta kutusunda Meksika'dan bir zarf buldum, büyük bir zarf.  José Luis'ten!

Bu yıl doğum günümü nasıl kutlasam diye düşünüp dururken eline bir şey geçmiş, onu çok etkilemiş bu şey, yüreğine dokunmuş. O anda içine bu yıl doğum günü için yapacağı şey gelmiş. İşte bana gelen pakette o eline geçen şey vardı, bir de mektup.

Mektupta "Bu yıl doğum günümü nasıl kutlayayım diye planlar yaparken elime bu hazine geçti, çok mucizevi bir şekilde geldi elime ve ben okuyup hayallere dalıp doğum günümü nasıl kutlayacağımı düşünürken yine nasıl olduğunu anlayamadığım mucizevi bir şekilde kayboldu, yoktu!" diye yazmış.

Ama sonra tekrar bulmuş bu "hazine" dediği kitabı, dünyadaki tüm sevdiği arkadaşlarına birer tane almış, içine de mektubunu koyarak herkese postalamış bu hediyeyi, hazineyi. Bu yıl doğum gününü böyle kutluyor José Luis.

Gönderdiği mektupta da "hayat da işte böyle" diyor. "Sevdiğimiz bir şey hayatımıza mucize gibi giriyor, sonra da aynı şekilde çıkıp gidiyor, mucizevi bir şekilde. Tek yapmamız gereken o şey hayatta bizimleyken onunla geçirdiğimiz anların keyfini çıkarmak. Hiç bir şey bizim olmuyor, hiç bir şeyi sahiplenmeye gerek yok. O şey ya da kimse seninleyken onunla geçirdiğin anların keyfine var." Bu gönderdiği kitabın da keyfine varmamı, boyamamı, üstüne yazmamı, kesmemi, yapıştırmamı, oynamamı, tekrar okumamı, canım çektiğinde yine alıp herhangi bir sayfasına bakmamı, sonra da sevdiğim bir başkasına vermemi, onunla paylaşmamı öneriyor.

Ne güzel bir doğum günü kutlaması! Çok sevdim.

Kitap Rosario Anzola adında bir eğitimci, edebiyat profesörü tarafından yazılmış ve kendini çocuk kitapları resimlemeye adamış Caracas'lı bir grafik tasarımcı (Cristina Solé) tarafından resimlenmiş. Kitabın adı El niño que soy - The child that I am.

Kitap "öğretmenin el kitabı" olarak düşünülmüş hazırlanırken. Ancak tarzı ve içeriği o kadar sade, sıcak ve etkili ki, hedeflendiği kitle dışındaki yetişkinleri de etkilemiş. Kitapta bir çocuğun yetişkinlere verdiği nasihatler var, kendisine nasıl davranılırsa daha güzel, etkili, eğlenceli, beraber büyüten bir deneyim yaşayacaklarına dair nasihatler.

Gerçekten okurken bir çocuğa nasıl davranayım sorusuna cevaplar bulurken asıl kendimizdeki çocuğa da ne kadar acımasız olduğumuzu farkediyoruz. Ben farkediyorum.

Ben çalıştığım işyerinin İnsan Kaynakları Müdürüyüm. Son bir yıldan fazladır küresel mali krizden etkilenmiş bir firma bizimki. İşler azaldı, çalışan sayısı azaldı. İnsanlar zam almak bir yana maaşlarını zamanında alamaz durumdalar. E haliyle hazır işler az ve dolayısıyla vakit de bolken en çok ne yapılır? Herkes birbirine sardırır ve saldırır. Ve tabii ki psikolog olan İnsan Kaynakları Müdürlerine gelir ve hayattan ve iş yerinden ve iş arkadaşlarından şikayet eder, gün boyu mızıldanırlar... Ben de derin nefesler alarak onları dinler, kısa kısa da konuşurum. Akşam işten gözlerimi devirerek çıkar, evime yollanırım.

Son günlerde herkesin içindeki mızmız, her an şikayet eden, memnuniyetsiz çocukların başkaldırmış olduklarını düşünürken bu gelen kitapla birlikte benim de aslında çevremdeki insanların mızıldamalarından şikayetçi olduğumu ve kendime mızıldanıp durduğumu, dolayısıyla herkeste şikayetçi olduğum şeyin ta kendisini kendi içimde yeniden ürettiğimi farkediverdim.


Eric Berne adında Kanadalı bir psikiyatr vardır, bilmem bilir misiniz?.. Berne, Freudian ekolde yetişmiş bir psikiyatr. Ancak kendi deneyimleri ve çalışmaları sonunda kendi geliştirdiği kişilik, patoloji ve terapi teorilerini sunmuştur literatüre. "Transactional Analysis". Türkiye'de bu alanda çalışan uzmanlar, teorinin Türkçesini "Transaksiyonel Analiz" şeklinde kullanmaktadırlar. Bense bu Türkçe'ye bir göz devirip, kendi anlatımlarımda bu teoriye "Etkileşim" veya "Mesajlaşma" Analizi diyorum. Kısaca TA kullanılıyor, ben de öyle kullanayım.

Bu teori çok popülerdir. Berne geliştirdiği bu teoriyi herkesin anlayabileceği bir lisan kullanarak "Games People Play" adında bir kitapta anlatmıştır. Kitap 1964'de Bestseller olmuştur. Günümüzde de terapi, eğitim ve danışmanlık alanlarında oldukça yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.

Freud'un Psikanaliz Teorisinde bahsi geçen kişilik yapısından biraz farklı bir yapı anlatır Berne. Onun kişilik teorisinde İd (en ilkel benliğimiz), Ego (dengeleyici benliğimiz) ve Superego (toplumsal benliğimiz, ben içselleştirdiğimiz toplum diye de tanımlarım bunu) yerine sadece Ego vardır. Ancak Ego'nun üç durumu vardır: Ebeveyn Ego Durumu, Yetişkin Ego Durumu ve Çocuk Ego Durumu.

Ben Freud'un İd, Ego ve Superego'su ile Berne'nin Çocuk, Yetişkin ve Ebeveyn Ego Durumları arasında paralellik kurarım. Ancak önemli farklılıklar da vardır. Freud ileri sürdüğü kavramlara, kişiliği oluşturan ve birbirleriyle etkileşim içinde olan 3 sistem der (biraz Freud okumuş pek çok insanın id, ego ve superego için kişiliği oluşturan parçalar diye söz ettiklerini duymuşumdur. Oysa bu kavramlar kişiliği oluşturan parçalar değil, birbirleriyle etkileşen oldukça dinamik sistemlerdir). Öte yanda Berne'e göre kişiliği oluşturan Benlik Durumları (Ego States) vardır. Ebeveyn Benlik Durumu (Parental Ego State), Yetişkin Benlik Durumu (Adult Ego State) ve Çocuk Benlik Durumu (Child Ego State). Bu Benlik Durumlarının tümü birbirleriyle iletişim içinde bir sistemdir.

Berne'den sonra ekolü gelişmiş, teori de yeni çalışmalarla daha ilerlemiştir. Ebeveyn Benlik Durumunda farklı benlik durumları olduğu ileri sürülerek bu Benlik Durumu iki alt gruba, Eleştirel Ebeveyn Benlik Durumu ve Şefkatli/Kollayıcı Ebeveyn Benlik Durumu, ayrılmıştır. Aynı gözlem Çocuk Benlik Durumu için de yapılmış, bu Benlik Durumu da Doğal Çocuk ve Uyumlu Çocuk Benlik Durumları olarak iki kategoride incelenir olmuştur.

Temelde Berne'nin söylemek istediği şey şudur: Her birimiz kişilik yapımızı oluşturan bu benlik durumlarını kullanarak iletişim kurarız. Bu benlik durumlarının her biri düşünceler, duygular ve davranışlardan oluşan bir sistem bütünüdür. Bir diğer kişi ile etkileşimimizde bu benlik durumlarından biri başroldedir. Ebeveyn, Yetişkin ve Çocuk benlik durumları ve bunların arasındaki etkileşim TA (Etkileşim Analizi) teorisinin temelini oluşturur.









































HER BİR BENLİK DURUMUNU TANIMLAMAK İÇİN İPUÇLARI:   Bir kişinin belli bir zamanda/durumda hangi “benlik durumu”ndan hareket ettiğini, davrandığını gösteren, sözcükler, ses tonu, jestler (beden duruşları) ya da ifadeler, tavırlar gibi çeşitli ipuçları vardır. Bu ipuçlarının bazıları şunlardır:































Biraz da "Etkileşim"lerin, yani mesajlaşmaların nasıl oldduğundan, oluştuğundan bahsedeyim.

Etkileşimler (Karşılıklı Mesajlaşmalar):  Bir kişi ile iletişime girdiğimizde kendi benlik durumlarımızın birinden karşımızdaki kişinin benlik durumlarından birine yöneltilmiş bir mesaj (işlem) göndeririz.



























Açıkça görülmektedir ki, iletişim (mesaj) sadece söylenen sözcüklerden ibaret değildir, sözcüklerin yanı sıra ses tonu, sesin yükselip alçalması, jestler, vücudun duruşu, altta yatan niyet de mesajın içeriğinde bulunmaktadır. Yukarıdaki 1. şekildeki gibi kızgın ve eleştirelse çok büyük olasılıkla mesaj sizin Eleştirel Ebeveyn Benlik Durumunuzdan karşınızdaki insanın Uyumlu/Uysal Çocuk Benlik Durumuna yöneltilmiştir. 2. şekilde, eğer samimi olarak sorunun birlikte çözümüne yönelik bir mesaj gönderiyorsanız, bu şekilde kendi Yetişkin Benlik Durumunuzdan karşınızdaki kişinin Yetişkin Benlik Durumuna yöneltmişsinizdir. 3. şekilde ise mesajınız sizin Uyumlu/Uysal veya Doğal Çocuk Benlik Durumunuzdan (kendiliğinden/doğal veya uysal/uyumlu olmanıza bağlı olarak) karşınızdaki kişinin Kollayıcı/Şefkatli Ebeveyn Benlik Durumuna yöneltilmiştir.


Dikkat: Mesaj gönderimi sadece belli bir benlik durumundan gönderilmekle kalmaz, aynı zamanda karşınızdaki kişinin belli bir bir benlik durumuna yöneltilir.

Bu nedenle (1. şekildeki) karşıdaki kişi şu şekilde karşılık verebilir:






İncelenmesinde özellikle fayda olan üç temel etkileşim (iletişim) tipi vardır. Ancak bundan önce, bütüne anahtar olacak bir şey söylemek istiyorum: Seçme hakkınız var. İletmek istediğiniz mesajınızı hangi benlik durumunuzdan karşınızdaki kişinin hangi benlik durumuna yönlendirebileceğinizi seçebilirsiniz. Sizin benlik durumlarınızdan birine yönlendirilmiş bir etkiyi (bir mesajı) kabul edip etmeyeceğinizi ve bu etkiye (mesaja) otomatik olarak yönlendirildiği benlik durumunuzdan cevap verip vermemeyi seçebilir ve o iletişimler serisinin içine girip girmeyeceğinizi (oltaya takılıp takılmayacağınızı) seçebilirsiniz.

Üç Temel Etkileşim Tipi

Tamamlayıcı (Paralel) Etkileşimler

Tamamlayıcı (ya da paralel) bir etkileşim, bir kişinin belli bir benlik durumundan karşısındaki kişinin belli bir benlik durumuna uyaran (mesaj) göndermesi ve karşılığında hedeflenen benlik durumundan kendi mesaj gönderdiği benlik durumuna karşılık alması halinde gerçekleşir. Bu nedenle böyle bir etkileşimde sadece iki benlik durumu devrededir.

Örneğin, ev içinde gerçekleşebilecek tamamlayıcı (paralel) etkileşimlere aşağıdaki örnekler verilebilir.

























Yukarıdaki örneklerde etkileşimler paraleldir, kural şudur: İletişim hatları açıktır ve sonsuza kadar sürebilir.

Bu şekilde oluşabilecek epeyce kombinasyon vardır. Uyumlu/Uysal Çocuk, Kollayan/Şefkatli Ebeveyn’e ya da Eleştirel Ebeveyn’e, Eleştirel Ebeveyn diğer bir Ebeveyn’e veya ‘hadi eğlenelim’ Doğal Çocuk’u diğer Doğal Çocuk’a kanca atabilir.   Bununla birlikte, tamamlayıcı (paralel) etkileşimlerde her ne kadar iletişim hatları açık ise de bu sizin istediğiniz tipte bir iletişim olmayabilir. Örneğin, sizin Çocuk benliğinize yöneltilmiş bir cesaret kırıcı mesajı almayı veya Kollayıcı/Şefkatli Ebeveyn’inize çekici gelen birini bininci kere bir işten kurtarmayı seçmek istemeyebilirsiniz. Dolayısıyla iletişim hatlarını açık tutmak için etkileşimlerin tamamlayıcı (paralel) olması gerektiği kadar yerine uygun benlik durumlarından gelmesi ve uygun benlik durumlarına yönlendirilmiş olması da gerekmektedir.

Çapraz Etkileşimler   

Bu etkileşimler uyaranın (mesajın) yönlendirildiği benlik durumu yerine beklenmedik bir şekilde başka bir benlik durumundan karşılık alındığı zaman oluşan etkileşimlerdir. Böylece etkileşimler (mesajlar) çapraz oluşur. Böyle bir durum oluştuğunda insanlar geri çekilme, konuşmayı başka bir yöne kaydırma veya sinirlenip üzülme eğilimi gösterirler.   Çapraz mesaj alışverişi ilk amaçlanan iletişimi kırma eğilimi gösterir.

İki insan karşılıklı dik dik birbirine bakıyorsa, tartışmayı devam ettirmeye isteksiz ya da aralarında geçen şeyden kafaları karışmıştır. Böyle bir durum varsa büyük olasılıkla aralarında çapraz bir etkileşim yaşanmıştır:





























Gizli (Altyazı) Etkileşimler
 
Gizli (Altyazı) Etkileşimler görünürde belli bir mesaj iletirken gerçekte altta saklı bir gündemi vardır. Bu tip etkileşimlerde birden fazla benlik durumu işin içindedir. 
 
Örneğin, bir araba satıcısı bir müşteriye “Tüm ürünlerimizi birlikte iyice inceledik ve bu arabanın sizin için en uygun araba olduğunda mutabıkız. Bununla birlikte şu alternatif model en iyi arabamızdır, ama sizin için fazla hızlı veya pahalı olabilir.” Yüzeyde bu satıcı Yetişkin’den Yetişkin’e bilgi aktarmaktadır. Ancak, aynı zamanda müşterinin düşünmeden tepki veren Çocuk benliğine olta atan bir gizli mesaj da göndermektedir.

















Berne'e göre bu insanların zaman zaman oynadıkları psikolojik oyunların temelidir. Bu oyunlar güvenilir, esas ilişkilerin yoluna çıkar.


TA'dan bunca bahsetmeyi planlamamıştım bu yazıyı yazmaya başladığımda. Amacım, hepimizde var olan "çocuk"un her zaman doğal çocuk olmadığı, bazan mızmızlanan, sızlanan ve içinde bulunduğu koşulları değiştirmek için küstah ve cüretkar olan "uyumlu/uysal çocuk"un da var olduğunu anlatmaktı.


José Luis'in doğum gününü coşkuyla kutladığı bu kitaptaki çocuk içimizdeki doğal çocuk. Bana onu her zaman canlı tut diyor bu kitabı göndererek. 


Hayatın üzerimize üzerimize geldiğini, kendimizi çaresiz ve çıkmazda hissettiğimiz zamanlarda bizi bulunduğumuz durumdan kurtaracak şey ya da kimse dışarıda değil. İçimizdeki doğal çocukta.  

Bugüne kadar kime "kendini sev" desem ya da "kendini seviyor musun" diye sorsam, gözlerini büyük büyük açarak "ben kendimi çok seviyoruuum, ama..." diye başlayan cümlelerle karşılaştım.

En doğal halindeki bir çocuğa keyifli keyifli oyun oynarken bu soruyu sorsanız size sadece "evet" der. O kadar.

Hayattan keyif alarak yaşamak için sıkça içimizdeki doğal çocukla buluşmayı öneriyor José Luis. Yani gerçek "ben"le. :)

Teşekkür ederim José Luis.

Yahya Arkadaş

7 Nisan 2010 Çarşamba

İlk Kayıt

Merhaba ben.

Burası günlüğüm olsun. Ben beni yazayım burada. İzleyen olursa, benden başka bir sürü başka şey olduğunu zannedebilir okuduklarında, gördüklerinde. Ama onların hepsi ben'im, ben gördüğüm ve yazdığım herşeyim.